30 Kas 2009

aptallaşmak

bugün bi mağazada bitter sweet symphony'nin remixini duydum. "vee hemen ortamdan uzaklaştım. " dememi bekliyorsanız yanılıyorsunuz. gayette durup dinledim sonuna kadar. şarkı bittiğinde kendimi erkek kazaklarına bakarken buldum ama olsun. evet "ıyy berbattı." yorumunu yapabilmek icin dinlemişim, fark ettim. harbiden berbattı be. güzelim ricinin sesi bile ne idüğü belirsiz müzikle kaybolmuş gitmiş. bi daha bi yerlerde karşıma cıkmazsın umarım remix.

29 Kas 2009

hımm

bi losing my religion bir de let me kiss you. ikisinin de garip bir büyüsü var niyeyse...

27 Kas 2009

rain



yeni video. en sevdiğim şarkısı.

yep yep yep (L)

cornerstone



görür görmez aşık oldum ama, öhöhhh.

sketchead'i daha önceden dinlemiştim zaten ama catapult nedir öyle? süper olmuş, bayıldım. firght lined dining room'um da müziği enfes olmuş be! ahah cok seviyorum bu adamları.

23 Kas 2009

baş dönmesi

tuz almak icin üst kata cıkmak. inerken birden başının dönüp gözlerinin kararması sonucu bi ileri bi geri yaparak merdivenden aşağı yuvarlanmanı engelleyen kuzenin seni tutması. hayır yani bu olay kac saniye icinde gercekleşti falan hatırlamıyorum. hayatımda hic başım falan da dönmedi benim, öyle bayılma seansım da olmadı. bugün zorum neydi? o kadar düz yol varken neden merdiven başında oldu bu olay? sonra seni eve kadar kuzenin indirmesi. sonra bıcı yaparken gene başının dönmesi, kendini dışarı zor atman. ne oluyor bana yahu?

22 Kas 2009

ajda pekkan fanı gördüm

geçen gibi sınıfta sessizce işlerimizi yapıyorduk. yine o ses yükseldi "of müzik yok mu?"
diğeri de "olmaz mı" dedi. işte dedim işte bittik yine kim bilir neler çıkacak o abuk radyolarında.
ve beklediğim oldu, ajda pekkan çıktı. iki tiki fanı var sınıfta. biri hayranlığını "ya o mayo giydiği konserine gittim, müthişti yaa" diyerek anlatırken diğeri radyodaki şarkısının üstüne,
-ya bayılıyorum bu kadına. çok tatlı. harika ya. geçen şey soruyorlar ajda'ya bir daha dünyaya gelseniz ne olarak gelmek istersiniz? ay ne diyor var ya
-(diğer fan) ahah bir daha gelmek istemem dermiş, ya da ölcek mi ki gelsin hahaha
-ya melek olmak isterdim demiş ya, harika kadın, tabi o kadar görmüş kadın aşmış her şeyi (çüş lan ahah, aşmışmış öyle bir bahsedişleri var ki filozof karı sanki)
-aynen aşmış, bitirmiş olayı.

ben bittim lan, ajda poggan değil. of.

20 Kas 2009

gızgınım üleyn

gecenlerdeki bizim tiki taklidi yapan takıntılı hoca "size kırıldım" dedi ağzını gözünü yamultarak, "çok kırıldım", "rüzgar eser ağacın dalını kırar ama dal kırılmıştır" falan ötüyor. ay her tarafın kırılsa ne yazar neyse o an aklıma direkt "kızmak değil de kırılmak" ya da ona benzer bir isimli f. buda yazısı geldi. resmen yazılanların psikolojisini canlı görüyordum. sonra ertesi gün hocanın bu cümlesiyle o biçim dalga geçerken ulen dedim tam böyle bir yazı var bu hocanın cümlesini ifade eden "dur bak okutayım sana" (ki bunu çok mantıklı, anlayışlı, anlayacak bir insana okutuyorum, yani öyle sanıyorum -sevgili arkadaşıma-).
okuyor yazıyı ve "çok iyiymiş ya" diyor bende "gülüyorum of, bu kadın aynen böyle, komedi momedi" diye devam ediyordum ki tam "ama"sı geldi. nasıl yani?
aklımda kaldığı kadarıyla yazıyorum;
"ama ama aslında şey psikolojisi ya bu. yani şey! kendini cidden önemseyen ve korumak isteyen bir insan kızmaz da kırılır. yani kızsa biliyor kendine zarar verebilir ama kırılmak karşısındakini çok önemsemediği anlamına gelir, bu onun için iyi birşeydir ve kendini düşünmüştür yani. kızmak manyaklık olabilir. kırılmak şöyle böyle önemlidir vs. " diye gitmeye başladı ve ben şoktaydım.
"evet yani psikolojik olarak mümkün" diyebildim lan yalnızca.

kitap dolusu poşet

efendim bugün acık öğretime kayıt olmak icin sabahın köründe (ki saat 11de kalktım, bir tatil günü hayatta kalkmayacağım saattir kendileri) kalkıp yollara koyulduk yol arkadaşım annemle :P neyse herşeyi aksilik olmadan hallettik. bankaya para yatırma, büronun önünde bekleme, hemen sıranın bana gelmesi falan.. sanırım 5 ya da 6 tane de kitap verdiler elime. ilk başta hafif gelen poşetin ilerleyen saatlerde bana eziyet cıkaracağını tahmin etmezdim. hayır yani bu aptal aklıma bipppppppppppp. niye tutturursun kadıköye gitmek icin? neymiş gezecekmişin de birşeyler bakacakmışın. hay lanett. hayır yani hic birşey bulamadım. her mağazaya girdim ettim ama cık. şu son zamanlarda harbiden zevkime göre birşey bulamamamdan nefret etmeye başladım. hic birşey beğenmiyorum, hepsi dandik evet. bi yerde tam ahanda bu diye beğendiğim modelin de sadece 34 bedeninin kalması nasıl bir şanstır bilemedim. 34 beden ne ya? ilkokula giderken falan o kadardım sanırım ya da değildim hahah. bi mağazada da anneme " hadi gidelim yaa bi halt yok off" diye feryat edişimi duyan tezgahtarın gelip bık bık "aa nasıl birşey beğenmezsiniz, %30 indirimde tüm ürünlerimiz size görede birşey vardır kesin" diye konuşmaya dalmasıda komikti. üff nefret ediyorum bu tezgahtarlardan da.. sana ne ya, ister alırım ister almam. duymamazlıktan geldim, cıktım. neyse sonuc itibariyle sadece boğazımızı doyurup geri döndük eve. kitap dolu poşetin sırtıma verdiği ağrı yanıma kaldı sadece. hic birininde yüzünü acıp bakmam son güne kadar zaten, daha ilk günden nefret ettim sizden! hukukmuş iktisatmış cartmış curtmuş, öperim.

sanatsalım, sanatsal değilsiniz ve değiller!


bu sözler bana değil sanatına pek yaraşır o çok büyük üstad kişiye ait, tuba ünsal! (bir diğer güzel insan, evvelki konumuz onur ünsal'la hiç bir alakaları yoktur, yani sanırım. karıştırmayınız)
neyse efendim geçenlerde ben bu bayan ünsal'ın bir röportajına denk geldim gazetede lakin gördüklerim o kadar dehşet veici şeylerdi ki bir an neye uğradığımı şaşırdım. konu sanattı, sanatsallıktı, sanat aşkıydı ama başrolde tuba ünsal denen ticaretin bokunu çıkarmış, bir yıllık oyuncu koçluğuyla pek çok insanın üstesinden gelebileceği işlerle, abartı ya da hiç olmayan mimikleriyle yalap yulap ağzıyla sevimli, cici mici gözükmeye çalışan bir sarı vardı. geçen hafta okan bayülgen'de suluboya filmini çektik, sanat manat diye ötüyorlardı ama ben işin bu boyutta olduğunun farkında değildim.
suluboya ya sanat o zaman. filmi merak etmiştim falan ama bu talihsiz saçmalık cümlelerden sonra filme gider miyim bilmiyorum. gelelim o devasa cümlelere;

"gülümsün karakterinin teklif edilmesinden dolayı çok mutluyum çünkü ilk defa bir yan rolde oynuyorum. bence bu güzel ve cici başrol kızı olabilir önyargısını kırmam için iyi bir fırsat"

ahah herkesin vardır böyle bir açıklaması tamam ama bu cümleye baştan kıllansam da takmamıştım fazla klişe diye. meali; -güzel ve ciciyim ama yan rolde oynayabiliyorum, sanat aşkı işte. illa başrol istmeiyorum ben kaliteli bir işte kaliteli kadro blablası babında"

"suluboya'nın yapımı sırasında maddi sıkıntı çektik. son noktada oyuncular olarak hepimiz cebimizden para koyup işi bitirdik. bir anlamda filmin yapımcısı da sayılırız."
meali; sanat aşkı işte, üstüne para verdim diyorum laaaaaaaan!

"Çok naif bir hikayesi var. Sanat ve aşkın iç içe anlatıldığı bir film. Ben Lorena diye bir sokak ressamını canlandırıyorum. Konu da Lorena’nın ona âşık 11 yaşındaki Marco’ya hayatı, sanatı ve aşkı öğretmesi. Filmi İngilizce çektik. Ben İtalyan aksanıyla İngilizce konuşmaya çalıştım. Bağımsız bir projeydi bu yüzden desteklediğim için mutluyum. Öyle işleri kendime yakın buluyorum."
meali=(ulan bu cümlelerin hepsi ayrı ayrı olay ama aslen takıldığım şudur ki) böyle işleri kendime yakın buluyorum, sanat diyorum ben diyorumm lütfennnn.

"
Bir dönem Çarkıfelek gibi popüler bir yarışmada hosteslik yaptınız. Bu bir çelişki değil mi?
Çarkıfelek döneminde iki günde diziden kazandığım paranın iki katını kazanıyordum. Tek yaptığım Türkiye’nin en başarılı komedyeninin esprilerine gülüp kutulara dokunmaktı. Üstüne para almam komik değil mi? Her neyse, o dönem paraya ihtiyacım vardı çünkü satın almam gereken tablolar vardı. Haftada maksimum iki gün çalışmak istiyordum çünkü babam hastaydı. Kısacası Çarkıfelek doğru işti. Ayrıca benim yapım bu. İçimden ne geliyorsa onu yapıyorum. Chloe Sevigny çok beğendiğim bir isimdir. O da popüler dizilerde oynar, sanatla ilgilenir, aktivist bir yanı vardır, etrafında olan bitene karşı duyarsız değildir. Tam bir mozaik. Kendimi ona benzetiyorum. Benim hayatım da mozaik gibi. Bugün “Suluboya” gibi deneysel bir filmde oynuyorum, dün Çarkıfelek’teydim yarın yine New York’a taşınabilirim ya da Arkeoloji Müzesi’nin bahçesinde kadın hakları için soyunabilirim.
"

oha lan,yuh yani. magazinden başını kaldır da önce sonra hepsi olur. yuh ya alacak tabloları varmış mazerete bak. burası bittiğim andı ve sanat denilen şeyin ne olduğunu anlayıp ağlamak ve sanat için soyunup orama burama yapıştırılan paralı hayal edip onlarla alacağım tabloları düşündüm, madonna2nın frida hayran olmasını düşündüm, her şeyi düşündüm, sanat ya, tablo bu, bağımzsız işler bunlar. evet evet, tam da bu. nokta bile koyabilirim bu beyinsiz beynime. burdayım takıldım kaldım ben.

"Yalnız kaldığınızda neler yaparsınız?
Boş zamanlarımı müzayede ve galerileri gezerek geçiriyorum. Resim ve bronz heykel koleksiyonumu oluşturmaya çalışıyorum. En beğendiğim sanatçı Haluk Akakçe. Haluk yakın arkadaşım. En son onun bir işini satın aldım"

ehehe, süpersin lan sanatçı seni, aferin geniş ufuklu manyak düşünceli sarım benim. cici kız değilsin sen pisliklere bürünmüş manyak bir sanat eserisin, gururumuzsun. bu arada gözümden kaçmadı, röportaj aralarına sanatsal bir insan olduğunu bir an bile unutmayalım diye andy warhol, chloe sevigny, aktivist, bağımsız, lanse, tablo, deneysel gibi süper oricınıl şeyler serpiştirmişsin.
özeniyorum sana.
idolümüzsünn beybi feys görünümlü mephisto şeyy! asiiiyyiiyyi!!

17 Kas 2009

onur ünsal



bugün metrobüste onur ünsal'ın bir benzeriyle karşılıklı oturduk. evet. onur ünsal ve türevlerini çok ilginç ve incelenebilir bulmam nedendir acaba? gereksiz yere gözlerimin kaçurtması falan. alt tarafı onur ünsal ve benzerlerisiniz! ahah olayı neden büyütüyorum bilinmez. valla çok değişik buluyorum o ekibi. saçmalıyorum evet ama diye başlayan ve çarpıcı bir sloganımsıyla böyle abuk kısa bi yazı yazmakmış amacım bunu anladım ama hemen vazgeçiyorum. çünkü bu aralar bloglarda "saçmalıyorum, saçmaladım yine, aptallıklarım işte, toplayamıyorum, gittim" gibi acziyetleri çok kuğl bitiş cümleleri olarak düşünenlerin cümlelerine denk gelmem ve bu kişilerin çok da hojlanılacak, örnek alınacak tipler olmamasından mütevellit hoş hoş bir görselle sonlandırıyorum girdimi desem olmayacak ama o görsel üstte işte sonlandırmadan başlatmışım. gorunüz.

mont üzerine derin düşüncelerin yontuk hali

nokuldan çıkmış kursa yetişmek için koşturuyordum bugün akşamı.
bizim buraların yanyana ilköğretimi, ortaöğretimi de dağılıyordu maalesef. o kalabalık içinde hızlı hareket etmek çok zordur ama çalışıyordum. karşıdan gelmekte olan tahmini 1. sınıf öğrencisi olan sarı bir velede annesi pofidik montunu uzatıyordu. sanırım dayatıyordu. çocukceyızdan şu ses çıktı "of yine şişko olcam, of tamam sus-ver" ahah lan harbiden nefret ederim o pofidik montlardan. evet, olduğunuzdan şişko gösterir, iğrenç gösterir, aptal bir havaya bürünürsünüz, garip sesler çıkarır, tek iyi yanı sinirlenince (cırtcırtlı olanları) cırtcırtlarını açıp kapamak olur. çocuk bu yaşında çözmüştü olayı lakin dırdırlara dayanamıyordu ve giyecekti o şeyi.
yazık dedim çocuğa "şişko olcam-şişko olcam yine" ahah yankılandı ya o cümlesi.
valla dışardan bir seyirci için sevimli bi replik ve görüntü ama çocuk bana ait olsaydı bu kadar şeker görünür müydü bilmem.
not: ama o poffudular ne saçma şeyler ya. adam gibi basık mont alın.hatta keçe falan olsun bildiğin bassınlar. pofuduk ayıcık, astronot izlenimi veren o şeyleri istemiyoruz o çocuk ve beeeeeeen!

16 Kas 2009

yenilik

burası iyi oldu böyle ya.

kırmızı başlık

pembe-bordovari bi renk ilen turkuazımsı bi mavi yanyana geldi yanluşluklan ki o da ts yi temsil etmiyordu bence ahah.o değil şimdiki tipini çok sevdim ama fon rengini değiştiremedim.kılasikıllığını bozmamak adına mıdır nedir şeyedilmiyo bu!
fotoyu da sen hallet cici kız.

renk

bi ara arka fonumuz trabzonspor renklerine büründü, gözümden kacmadı değil.

hep bahane

biliyorsun ki ben sevimli bi kızım. dolayısıyla sevimli yakalı kıyafetlerle uyum icinde olabileceğimi düşünüyorum. evet istiyorum. senin beğenmemen benim sorunum olamaz, biliyorsun ki müşteri velinimettir. ahah. makine konusunda ise yorum yapamayacağım, git uzmanına göster yaptır demekten başka ki bunu sende biliyorsun. ama hala yaptırmamış olman da senin sorunun.

dikkat ettin mi bu yazıda ki herşey senin bahanelerin ve sorunların üzerinde dönüp dolaştı. cözüm yazısını da senden bekliyorum. öperim.

cevap

bebe yaka, palyaço yaka, yuvarlak yaka, şirin yaka gibi şeylerden hiç hoşlanmıyorum ama ben sevgili ortak.
daha sert, dik, sivri, itici şeyler dikmeyi planlıyorum ama birine bir güzellik yapmak istesem sana da sıra gelir merahetme sen.
o değil benim zetina meşinim bozuk, napcez?

palto

bu sezon kendime geniş yakalı hmm ya da bebe yaka, olmadı palyaco yaka mıymış neymiş adı her neyse.. gördüğümde "aha budur işte" diyebileceğim palto arıyorum. hayır yani bulamadım hic bi yerde ama onu istiyorum. biliyorum o da beni istiyor. görünce karşılıklı bir etkileşim yaşayacağız ama umutsuz vakayız :/ bulamazsam teksizden bana dikmesini istiyorum. biliyorum okuyorsun, yaprak sarma düreceğine bana palto dikmelisin :P

15 Kas 2009

dürmek?

kuzen ve kardeşin doğumgünlerinin çok yakın olması ve beraber kutlama fikri.
of çok fena, elbet bu fikir benden çıkmadı ama uymak mecburiydi.
kuzenim 2 ay öncesinden "bana doğumgünümde ne yapacaksınız, nerede kutluyciiz, nasıl olacak? ne hediye alcaksınız?" demeye başlamıştı ve bir haftadır da napalım edelim diye bize yol gösteriyordu ve dün olaya şöyle bir boyut getirdi. "lan millete sürpriz üstüne sürpriz yapılıyor,ben kendim uğraşıyorum"
ulan?
!!!
bi fırsat versen canım, bir fırsat versen belki biz düşünecektik ama boğazımızdaydın aylardır.

bu kutlama işi salı olacak ve bu kuzen doğumgünü menüsüne yaprak sarma ile katkı sağlayacak ve bana yardım edebilir misiniz modunda ilerlerken şey dedi "ya dürmeye yardım lazım, biliyorsunuz ki ben yaprakları iyi düremiyorum" (maalesef mazeretlerimizi bildirdim)
. neyy? dürmek mi? ya tamam dürüm dürmekten gelir, sarmak anlamına gelir falan ama bana o bu kelimeyi kullandıkça -ki yüz kere kullandı "nasıl dürerim tek başıma bilmem ama.., siz olsaydınız iyi dürerdik vs- benim aklıma dürer geldi.
sürekli güldüm, neden güldüğümü sordu. ya o dolmadan bahsediyor dürelim dürerim dürersin de yahu dürer bizim dürer o asla dolma olamaz. dür'le başlayan hiçbirşey dürer'den başka şey ifade edemiyor bana. bu kelimeyle çok yabancılaşıyorum. dür sanki sanata ait birşey (yaprak sarma da bir sanattır belki benim gibi pisboğazlar için ama) dür=dürer
kuzeeen duy beni, sana dürer aklıma geliyor sen böyle dedikçe desem "allah aşkına bi git, artizlik yapma " der, diyemem...

13 Kas 2009

ev kızı

gene olayı sınavlara getiricimm ama napabilirim konuyu anca ordan bağlayabiliyorum. şimdi malum sınav haftası idi (ee yeter ama!) coğu da öğleden sonra olmaktaydı, ben de erken kalkıp tv başında tekrar yapıyordum. annemde her sabah müge anlı'yı izliyor imiş fark ettim. ee tabi ben de bakıyorum haliyle. hatta calışmamı bırakıp "ohaaa kadını niye kacırmışlar?", "yuh yaa rahat batmış kıza, kacmış evinden başına gelenlerde müstehak ona oh" derken buluyordum kendimi. tam ev kızı pozisyonunda yakınmalar işte. hastalık gibi birşeymiş bu da. neyse ki tez vakitte kurtulacağımı umuyorum.
erken kalk, erken yola koyul, gec eve gel. hayat felsefem artık.

dip tavsiye: aman sakın ola ard arda 2-3 gün izlemeyin bu programlar ruh haliniz gercekten bozuluyor.

F tipi

füniküler gibi kuğl bir toplu taşımayı beklerken iki kuğl adamın yavaş ve emin adımlarla yaklaşmaları ve benim hemen o kişilerden birini görüp az önceki f yi kaçırdığıma üzülmekten vazgeçmem sadece 20 saniyemi aldı. onlardan biri noyan utkan idi. yani şimdi bu ismi duyunca "a ovv" diye aydınlanan hatun kişiler olduğunu sanmıyorum. ahah dedim içimden hatta tutamadım azcık dışarı kaçtı. öyle birşeyki gülmeyeyim diye resmen karnım ağrıdı içimde bir iki birşey patladı. noyan bey şık bir giyimle, leptapı da elinde çok iş insanı kokusu yayıyordu ortalığa. f daha gelmiyordu ki bunlar başladılar bu f taşıtı için "şöyle gidiyor, olayı bu" diye çok bilimsel açıklamalar yapmaya. hatta geldi bu f. noyan eliyle okşar gibi vurarak f ye "can bu can" dedi. bu ne sevgi allahım dedim içimden. ben cevheri farkedemiyor muyum diye de kıllandım yani. hatta koltuk sayısının taşıtın boyutuna oranını bile tartıştılar. kulaklarım da pek sağlammış onu anladım.sonra aynı f den sonra aynı tramvaya da bindik ve onlar sultanahmet'te indiler ben yoluma devam ettim.
not: çok ukela dümbeleği ve gevelediğimi düşünen yesilaya pardon yesilcaya selam mucuk ahah.

yetti ama!

öff vizeler bitti rahatladım sonunda. her gün oturup 160 sayfa şey okuyup sonra da ezberlemeye calışmak aştı beni, yok yok hic bana göre değil. zaten calışmaya azıcık hevesli olsam gider tıp falan kazanırdım.
neyse ders mevzusunu acasım yok. benim sorunum kendini bişi sanıp ona buna özellikle de bana ya da bize laf atan insanlarda. öpüyorum sizi burdan en sulusundan.

2 Kas 2009

inanizma

alıntıdır, alınmayasıcadır.

"İnanmıyorum evet. O kadar çok şeye inanmıyorum ki ben bile şaşırıyorum bazen.
  • Ermenistanla ilişkilerimizin 2 tane futbol maçıyla düzelebileceğine hiç inanmıyorum!
  • Kadın - erkek eşitliğine inanmıyorum. Öyle bir cinsiyet ayrımcılığı yapılıyor ki üstü kapalı olarak, içim kan ağlıyo. Erkekler birleşin! Eziliyoruz lan!
  • Üstün bir yaratıcının varlığına inanmıyorum! If you do exist, prove it!
  • Hani şarkı vardı ya; "kavga etmez sever beni romeo romeo romeo romeo" diye. O şarkıyı söyleyen şarkıcının ömründe şekspir okuduğuna inanmıyorum! bence cin ali seviyesinden sonra okumamış o bişey!
  • Michael Jackson'un öldüğüne inanmıyorum! 2 gün sonra Elvis efsanesi gibi hortlar biyerden.
  • Yarının daha güzel bi gün olacağına inanmıyorum! Hatta bir soundtrack ile; everyday is exactly the same!
  • Halkımın bu kadar salak olabileceğine inanmıyorum! İlk seçimlerde iktidar tarafından eteği sıyırılmış bi çoğunluk 2. seçimlerde açık arayla yine aynı adamlara oy vermiş olamaz!
  • Etek diyince aklıma geldi. Bayanların "kendileri" için süslendiğine inanmıyorum! Kendinize güvenin ayol rakip mi eliyosunuz nedir...
  • Kolanın mideyi deldiğine inanmıyorum! Delseydi yazardı sigaralarda olduğu gibi "kola ciddi mide ve bağırsak hastalıklarına sebebiyet verebilir" diye.
  • Gündüz programları izleyen bi halkım olduğuna inanmıyorum! Olamaz yani basitçe inanmıyorum.
  • Hala üniversiteye baş örtüsüyle girebileceğini düşünen yobazlar olduğuna inanmıyorum! Ben olsam korkardım, toplumsal linç ihtimali var.
  • Son olarak; Uykuya inanmıyorum. Ama bi güç var...İşte böyle. İnanmadığım daha epey şey var ama aklıma gelmedi sabahıynan. Öpüyorum gözlerinizden!"


ben de senin mal olmadığına inanmıyorum, çürütmeç yapacağım maddelerin vardı ama erken kalkmak gibi dertler var sabahıynan bunları yazmaya gelene kadar.

sabah altı buçukta kalkıcam, kötü bişiyt

okan bayülgen'in çok duygusallanması, beyazıt öztürk'e sevgilim demesi.

sulu sulu bana bana

insanlara aptal demek istemiyorum. zaten genelleme yapanlara kılımdır, söverimdir hatta bu yüzden genelleme yapmak için çekiniyordum ama yok anacım yok bu insan denilen çok bilmiş rezillere her genelleme yapılır. ama bana birşeyler katıyor. edebi edepsizden şeyet yavruum olayı gibi aynı. evet, evet ulan ahah aklıma ne geldi. geçen istiklal'de meydağne doğru çıkmaktayım. karşıdan iki döverimollum kılıklı kız geliyo. biri daha süslü diğeri makulsüslü tiki. cumhuriyet sergisinin de açılışı yapılacak o sıralar. mikrofonu almış biri ses ses, ses bir ki, ses ses diyor. süslü diğerine; "ahah bak işte kızım seks seks diyo seeeeeksss" diye bağırıyo. bu şimdi bizim bilmişmantıkta bastırılmamış duygulu bol açılımlı kız modu. (afferüm yavruma). diğeri "ahah" diyor. ben hala "ahah" ım yalnız.
konuya nerden dalıp nerden çıkıyorum olarak sinirlenmek istemediğimden ne yazdığıma bakmıyorum ama by retro'daki italyan olduğunu düşündüğüm kısa pantalonlu herif sana diyorum. ne şekersin lan sen öyle hele de fuğansızca şarkılara eşlik ederken.
dipnot:o kız hala kafelerin üçüncü katında seks muhabbetinde.burayı okuyorsan ağzım kulaklarımda hoho modundayım bilesin döverimollum.